Huawei, Macaristan’da düzenlenen 2022 Avrupa İnovasyon Günü’ne ev sahipliği yaptı. Zhao, etkinlikte AA muhabirine yaptığı açıklamada, şirketin yenilenebilir enerji politikaları ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Huawei'nin Akıllı Dünya 2030 (Intelligent World 2030) tanıtımı çerçevesinde Nisan 2022'de açıklanan Yeşil Kalkınma 2030 raporunun yeşil bir geleceğe yön verecek sektör trendlerine ışık tuttuğuna ve yeşil teknolojiler için bir yol haritası görevi gördüğünü belirtti.
Rapora göre, 2030 yılına kadar dünyadaki elektrik enerjisi talebinin yüzde 50'sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacağına işaret eden Zhao, yenilenebilir enerji sisteminin en önemli özelliklerinden birinin de bu enerjinin depolanabilmesi olduğunun altını çizdi.
Zhao, "Huawei olarak birçok farklı ürün grubunda kullandığımız enerji depolama teknolojilerini, güneş enerjisi çözümlerimizle uyumlu olacak şekilde geliştirerek sektöre sunuyoruz. Bugün bu alanda; büyük ölçekli endüstriyel tesis ve konut uygulamalarında kullanıma uygun, son teknoloji lityum depolama çözümlerimizle hizmet veriyoruz." diye konuştu.
Zhao, Türkiye'nin yüksek güneş ve radyasyon potansiyeli ile güneş enerjisinden elektrik üretme konusunda önemli bir avantaja sahip olduğunun altını çizerek, Türkiye'nin yaklaşık 83 milyonluk nüfusuyla 25 milyon haneye, 70 binden fazla sanayi sitesine ve 500'den fazla veri merkezine sahip olduğunu anlattı.
Son dönemde, kümülatif güneş enerjisi kurulumlarının 9GW değerine yaklaştığına vurgu yapan Zhao, "Bu da Türkiye'de yılda tüketilen toplam elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 6'sına denk geliyor. Bu kapasitenin 2030 yılına kadar 38 GW'a çıkması öngörülmektedir. Türkiye'de dijital enerjinin gelişimi için büyük fırsatlar ve zengin iş kolları bulunmaktadır." şeklinde konuştu.
Zhao, Türkiye'nin bu konuyla ilgili mevcut yasal düzenlemelerinin konut sakinlerine 25kW kurulu gücün üst sınırına kadar güneş enerjisi sisteminden faydalanma hakkı verdiğine değinerek, Smart PV (Akıllı Fotovoltaik) alanındaki iş ortakları ile ERC System ile birlikte, Ankara'da bir eğitim merkezi açmayı ve yerel ekosistemi geliştirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Ev tipi güneş enerjisi sistemleri alanında faaliyet gösteren firmaların bu eğitim merkezinde, kurulum, devreye alma, bakım ve diğer operasyonlar hakkında detaylı ve uygulamalı eğitimlerden faydalanabileceklerine dikkati çeken Zhao, "Enerji depolama sistemlerinin önemi, depolama özelliğine sahip güneş ve rüzgar enerjisi santrallerine lisans hakkı verilmesine ilişkin mevzuatın yayınlanması ile daha da artacaktır. Yasal düzenlemeler ve yapılacak yeni kurulumların ardından, Türkiye'nin enerji depolama sistemleri alanında bölgenin önemli ülkelerinden biri haline geleceğine inanıyoruz." dedi.
Elektrikli araçlara özel geçen hafta başlattığımız dosyamızda, bu otomobillere yönelik sorulara yanıt bulmaya çalıştık.
Öyle ki, elektrikli otomobil almak isteyen birçok kişinin kafasında soru işareti oluşturan şarj etme maliyeti, şarj edilen yere göre değişen şarj süresi ve şehirler arası yollarda kullanım özelliklerini mercek altına aldık.
Yapılan araştırmalarda bu üç konu elektrikli otomobiller hakkında en çok merak edilenlerin başında gelse de, bataryaya sahip otomobiller hakkında az bilinen ve merak edilen birkaç nokta daha bulunuyor.
Bunlar ise, elektrikli araçların adeta kalbi olan bataryaların kullanım ömrü ile değişim maliyetleri ve bu otomobillerin bakım masrafları olarak öne çıkıyor.
Gün geçtikçe yeni bir elektrikli model tanıtan otomobil markaları, içten yanmalı motora sahip modellerinden farklı olarak bu otomobillerine ortalama 8 yıl garanti süresi tanıyor.
Sektör ortalaması haline gelen bu garanti süresi ilk başta cezbedici gelse de, buzdağının görünmeyen kısmına da bakmak lazım.
Günümüzde birçok elektrikli otomobilde lityum iyon batarya kullanılıyor. Nikel bazlı bataryalara göre enerji yoğunluğu daha çok olan bu batarya türü, otomobile daha çok menzil kazandırırken aynı zamanda daha hızlı şarj olmasını da sağlıyor.
Bu bataryanın 160 bin kilometre boyunca ilk günkü özelliklerini koruyabildiği yapılan çalışmalarda ortaya koyulmuş durumda.
Dolayısı ile, markaların elektrikli otomobillerine 8 yıl boyunca garanti verdiği göz önüne alınırsa, yılda 20 bin kilometreden fazla yol yapılmazsa, gerek duyulması halinde bataryanın garantiden değişimi mümkün olabilir.
Peki eğer kullanıma bağlı bir şekilde batarya değişimi gerekir ve garanti şartları sağlanmaz ise ortaya nasıl bir maliyet çıkar? Gelin şimdi buna bakalım.
Bundan 12 yıl önce, henüz Volkswagen'in 'dizel skandalı'nın patlak vermediği ve elektrikli otomobillere ilginin günümüz kadar yoğun olmadığı 2010 yılında, elektrikli otomobil bataryaları kilowatt-saat (kWh) başına yaklaşık bin dolarlık maliyete sahipti.
Bloomberg Yeni Enerji Finansmanı'nın 2020 sonunda yayınladığı rapora göre, lityum iyon batarya fiyatları 2010'dan Aralık 2020'ye kadar yüzde 89 oranında azalarak 137 dolar/kWh'ye düştü.
Söz konusu araştırma, fiyatların 2023 yılında 100 dolar/kWh’a, neredeyse tüm markaların içten yanmalı motor üretiminin bırakacağı 2030 yılına kadar da lityum iyon batarya fiyatlarının 73 dolar/kWh’a kadar düşeceğini öngörüyor.
Geçtiğimiz hafta yaptığımız incelemelerde, Türkiye'de yüzde 10 ÖTV dilimine giren sayılı elektrikli modelden biri olan ve batarya kapasitesi 39.2 kWh olan bir otomobil üzerinden örnekler vermiştik.
Batarya fiyatlarına yine bu model üzerinden bakacak olursak, bu araçtaki batarya paketinin fiyatı, güncel piyasa rakamları göz önüne alındığında 5 bin 370 dolar civarında bir ücrete sahip.
Batarya kapasitesi daha fazla olan elektrikli araçlarda ise fiyatlar 25 bin dolara kadar çıkacaktır.
Elektrikli otomobilde hem üretici hem de tüketici için en büyük maliyet kalemini batarya oluştururken, bu araçların kullanım sırasında çıkaracağı diğer masraflar ise içten yanmalı motora sahip otomobillerden daha düşük seviyelerde.
Hatırlanacak olursa, dosyamızın ikinci bölümünde elektrikli otomobilleri yürütme maliyetinin, dizel ve benzinli otomobillere göre daha uygun olduğuna değinmiştik.
Kilometre başına maliyetlerin daha uygun olması haricinde, elektrikli araçlar içten yanmalı motorlu araçlara göre daha az hareketli parçaya sahip oldukları için de ekonomik olabilirler.
Öyle ki, bu otomobillerdeki elektrik motorunun içten yanmalı bir motora göre daha az karmaşık yapıya sahip olması, elektrikli araçların parçalarında eskime ve bozulma ihtimalini de azaltıyor.
Dolayısı ile konvansiyonel otomobiller gibi yağ değişimi, conta değişimi gibi işlemlere gerek duymayan elektrikli otomobiller, içten yanmalı motorların eskimesine bağlı çıkacak yüksek maliyetli motor bakımlarına da ihtiyaç duymazlar.
Örneğin, 39.2 kWh bataryaya sahip elektrikli otomobilin bakım aralıkları 15 bin kilometre olarak açıklanıyor. Bu otomobilin 120 bin kilometreye kadar yetkili serviste yapılacak bakımları için toplamda 24 bin TL tutuyor.
Aynı otomobilin 1.6 litrelik dizel motora sahip yarı hibrit versiyonunun bakım aralığı da 15 bin kilometre bir olarak açıklanırken, 120 bin kilometreye kadar yapılacak bakımların toplam maliyeti ise 30 bin TL'den fazla tutuyor.
Sonuç olarak, her ne kadar elektrikli otomobillerin bakım maliyetleri içten yanmalı motora sahip otomobillere göre daha ucuz olsa da, bu otomobillerin bataryalarının eskimesine bağlı olarak, şarj tutma kapasitesinin azalacağını ve sürüş menzilinin de kısalacağını hesaba katmak gerek.
Yukarıdaki satırlarda da bahsettiğimiz üzere, elektrikli araçlarda bu süreç çoğunlukla 160 bin kilometreden sonra başlıyor.