Yükselen enerji maliyetlerinin otelcileri bir hayli zorladığını dile getiren Karacabay, “Türkiye’de ve dünyada enerji maliyetleri çok yükseldi. 2021’de bir otelimize gelen elektrik faturası 70 bin TL civarındayken, içinde bulunduğumuz dönemde 290 bin TL’ye çıktı. Bu giderler müşteriye yansıtılamadı” dedi.
Gelecek dönem için devreye almak üzere bir proje geliştirdiklerini söyleyen Karacabay, “İTO’da yapacağımız çalışmalarla kendi enerjimizi kendimiz üretmeyi amaçlıyoruz. Bunu İstanbul’da otellerin çatılarına kurulacak güneş panelleri ile yapmamız mümkün değil. O yüzden Anadolu’da güneşin yüksek olduğu bir ilde İstanbul otelleri için arazi tahsis edilmesini isteyeceğiz. Otellerin kooperatif usulüyle, kendi tükettiği enerji kadar yatırım yapmasını planlıyoruz. Yani her otelci kendi ihtiyacı kadar yatırım yapacak. 50 odalı bir otel ile 250 odalı otelin yatırım tutarı farklı olacak. Bu projenin hızlı bir şekilde 2023’te devreye girmesi için bakanlıklar nezdinde görüşmeler yapacağız. Otelcilerin enerji maliyetlerini düşürmek istiyoruz” diye konuştu.
İlk 8 aylık süreçte İstanbul’un başarılı bir grafik çizdiğini kaydeden Karacabay, sözlerini şöyle sürdürdü, “İstanbul’da eylül ayı doluluk oranları ortalama yüzde 90 seviyelerinde. Ekim ayında da doluluk oranlarının yüzde 90 seviyelerine ulaşacağını tahmin ediyoruz. Kasım ayı için daha şimdiden gelen rezervasyonlarla yüzde 60 doluluk yakalandı. Aralık ayı doluluk oranları ise yüzde 45 seviyelerinde. Bu seviye daha da yükselecek. 2023 için gelen rezervasyon talepleri de otelcileri memnun ediyor. Eğer bir sorun yaşanmazsa artık bizim için her ay turizm sezonu olacak. 2023 için otel fiyatlarında da yüzde 20’lik bir artış bekliyoruz. Ocak-şubat-mart aylarında da çok ciddi yükseliş yaşanacak gibi duruyor. Ancak bu yükselişte koronavirüs nedeniyle seyahat edemeyenler etkisi çok büyük. 2024 itibariyle yükseliş duracak. Belli bir seviyeye oturacak.” İstanbul otellerinin en büyük problemleri arasında online satış kanallarının aldığı paylar olduğunu söyleyen Aydın Karacabay, “İstanbul otellerinin satışların yüzde 90’ı online kanallardan geliyor. Avrupa konaklamada online kanalların aldığı payları yüzde 10-12 arasında sınırladı. Türkiye’de de bunun sağlanması için gelecek dönemde çalışmalarımızı hızlandıracağız” ifadelerini kullandı.
İstanbul’un 30 milyon turist seviyelerini yakalayabilecek kapasitede olduğuna dikkat çeken Karacabay, “Şu anda İstanbul’a en çok Avrupalı turistler geliyor. İngiliz ve Alman turist sayısı yükselişte. Ortadoğulu turistler de gelmeye devam ediyor. 2021’in ilk 6 ayına göre 2022 ilk 6 ayda turist sayısı iki katına çıktı. 2022’de her ülkeden gelişlerde de yükseliş var. Ancak Ukraynalı turist sayısı neredeyse sıfırlandı. Rusya’dan gelen turist sayısı da yüzde 40’tan fazla düştü” dedi. Kongre turizminde ufak da olsa hareketlilik yaşandığını kaydeden Karacabay, şu bilgileri verdi: “2023 ve 2024 yılları için bazı uluslararası kongreler teyit edildi. Kongrelerin artması oda fiyatlarına da olumlu yansıyacak. Kongre ve cruise turizminin tam olarak devreye girmesiyle fiyatlarımızı daha da yükselteceğiz. Son dönemlerde yeni havalimanı yakınlarında kongre vadisi yapılması konusu gündemde. Basın Ekspres bölgesi üzerinde yer alan oteller, havalimanının taşınmasıyla kan kaybetti. Bu yüzden fiyatlarını düşürmek zorunda kaldı. Buradaki otellerin fiyatları düşürmesi sonrasında ülkeye gelen turist bu otelleri tercih etmeyi başladı. İstanbul’daki merkezi lokasyondaki otellerde rekabet edebilmek için fiyatlarını yükseltemiyor. Kongre vadisi projesi sayesinde hem eski havalimanı bölgesindeki oteller hem de şehir merkezindeki oteller fi yatlarını daha yukarı çekecek.” Koronavirüs nedeniyle otellerin kaybının ancak 10 yılda telafi edilebileceğinin altını çizen Karacabay, şunları söyledi: “Otelciler finansal olarak çok zorlandı. O dönem verilen desteklerden şehir otelleri olarak çok fazla yararlanamadık. En büyük destek kısa çalışma ödeneğiydi. Kıyı otelleri bu dönemde bir hayli destek aldı. İstanbul bir arada hareket edemediği için bu durum yaşandı. Bu noktada İTO Oteller Komitesi olarak gelecek dönemde yapacağımız çalışmalarla Ankara ile daha sıkı ilişki kuracağız” diye konuştu.
Zebra Elektronik Genel Müdürü Berkay Somalı, "Şu an otoyollarda 150-200 civarında olan DC hızlı şarj istasyonlarının sayısı 2023 Nisan’da birden 1.500-1.700 bandına çıkmış olacak. Bu da elektrikli aracıyla memleketine gitmek isteyen ya da uzun yol yapmak isteyen pek çok elektrikli araç severi rahatlatacak bir unsur olacak." dedi.
Somalı, AA muhabirine Türkiye’deki elektrikli şarj istasyonları ağının gelişimine ve otomotiv sektörünün dönüşümüne ilişkin açıklamalarda bulundu.
Voltrun markasıyla elektrikli araçlar için şarj istasyonu üreten Zebra Elektronik’in 2011 yılında kurulduğunu ve tamamen elektrikli araç şarj ekosistemine yazılım ve donanım çözümleri üretmeye odaklanan bir firma olduğunu belirten Somalı, Voltrun markalarıyla yerli ve milli imkanlarla elektrikli araç şarj ekosistemine hem yazılım hem de donanım çözümleri ürettiklerini bildirdi.
Voltrun olarak şu an yaklaşık 500 yüz noktada elektrikli araç sahiplerine şarj hizmeti sunduklarını aktaran Somalı, "Bu adetleri her geçen gün artırıyoruz. 2023 hedefimiz 1.000 adeti geçmek. Buna hızlı şarj istasyonlarımızı da ekleyerek daha hızlı, daha müşteri memnuniyetini ön planda tutan bir hizmet anlayışını sunmak istiyoruz.
Bu sene ikinci jenerasyon dediğimiz ürünlerimizi ve hız hızlı şarj istasyonu ürünlerimizi piyasaya sunmayı düşünüyoruz. Bu noktada da üretim kapasitemiz gerek Türkiye gerekse de yurt dışında kendi markanızı yayabilmek için yeterli bir noktada. Tabii zaman içinde talep çoğaldıkça bunu da karşılayabilecek yatırımları yapmayı da planlıyoruz." dedi.
Berkay Somalı, sektörün nisanda çıkan yönetmelikle "bu yıl yeni doğduğunu" dile getirdi.
EPDK'nın şarj ağı işletmeciliğine ilişkin düzenlemesinin yatırım iştahını ve sektöre olan ilgiyi yükselttiğini belirten Somalı, "Şu anda 34 firma bu lisansı almış durumda. Yönetmelik öncesi sadece 4 firmaydık. 4 firma şarj ağı kuruyordu. Ama şimdi bir 30 firma daha buna eklendi. Belki sene sonunda 50 firmaya çıkacağız. Dolayısıyla talep ciddi anlamda artmış durumda.
Hukuki zemin oturduğu için artık firmalar burada yatırım yapma iştahına kavuştular. Ve gerek sektörden gerekse sektör dışından pek çok firma elektrikli araç şarj istasyon ağı kurma niyetinde. Biz de firma olarak kendi Voltrun ağımızın yanında aynı zamanda bu yeni istasyon kuracak firmalara donanım ve yazılım çözümlerimizi açıyoruz." diye konuştu.
Otoyollardaki şarj istasyonları sayısının artırılması konusunda son dönemlerde özellikle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın teşvikleriyle önemli adımlar atıldığına dikkati çeken Somalı şöyle devam etti:
"2023 Nisan'a kadar 1.572 adet hızlı şarj ünitesinin kurulması için bakanlık bir teşvik programı yayınladı ve bunun kazananları Nisan 2023’e kadar bu istasyonları kurmak zorunda olacaklar. Dolayısıyla şu andaki sayısı yaklaşık 150-200 civarında olan DC hızlı şarj istasyonlarının sayısı birden 1.500-1.700 bandına çıkmış olacak. Bu da memleketine gitmek isteyen ya da uzun yol yapmak isteyen pek çok elektrikli araç severi rahatlatacak bir unsur olacak. Tabii bu bir başlangıç.
Yine Bakanlığın bize sunmuş olduğu projeksiyonlara göre 2030’a kadar Türkiye'de 50 bin adet hızlı şarj ünitesinin otoyollarda olması bekleniyor. 1 milyondan fazla da yavaş ünitenin olması bekleniyor. Dolayısıyla pazar aslında çok daha yeni doğdu diyebiliriz, daha yeni başlıyor diyebiliriz. Bu 1.500 adet bir nevi bir kıvılcım niteliğinde. Bunun çok daha sayılarının arttığını zaman içinde göreceğiz." dedi.
Togg konusuna da değinen Somalı, Türkiye’de elektrikli araçlar konusunda Togg’un çok büyük bir tetikleme etkisi olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Togg sayesinde Togg’a hizmet veren yan sanayi firmaları da artık bu elektrikli dönüşümün bir parçası haline gelmeye başladı. Bunun katkılarını daha sonra çok daha net bir şekilde görmeye başlayacağımızı düşünüyoruz. Zira elektrikli dönüşüm tamamlandığında yani Türkiye'de de dünyada da artık araçların büyük bir çoğunluğu elektrikliye dönüştüğünde bizim yan sanayimizin de belki de Togg sayesinde buna ayak uydurduğunu göreceğiz. Bu sayede Togg'un belki direkt olarak faydasından çok dolaylı olarak ülke ekonomisine faydasından bahsediyor olacağımızı düşünüyoruz."
Oxford Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan ve Joule dergisinde yayımlanan hakemli bir çalışmaya göre, yaklaşık 2050 yılına kadar karbondan arındırılmış bir enerji sistemine geçişin, mevcut fosil yakıt kullanım seviyelerimizi sürdürmeye kıyasla dünyaya en az 12 trilyon dolar tasarruf sağlaması bekleniyor.
Araştırma, temiz enerjiye hızlı geçişin fosil yakıt sistemine kıyasla enerji sisteminde maliyetleri düşürürken, küresel ekonomiye daha fazla enerji sağladığı ve dünya çapında daha fazla insanın enerjiye eriştiği bir kazan-kazan-kazan senaryosunu ortaya koyuyor. Çalışmada gündeme getirilen “Hızlı Geçiş” senaryosu, güneş, rüzgar, batarya teknolojileri, elektrikli araçlar ve yenilenebilir elektrikten elde edilen yeşil hidrojen gibi temiz yakıtları artırarak 2050 yılına kadar fosil yakıtlardan arındırılmış bir enerji sisteminin gerçekçi ve mümkün olduğunu ve küresel çapta günümüze kıyasla % 55 daha fazla enerji hizmeti sağlayabileceğini gösteriyor.
Araştırmacı baş yazar Dr. Rupert Way, “Sıfır karbonlu enerji sistemine geçiş için yüksek maliyetler öngören geçmiş modeller şirketleri yatırım yapmaktan caydırdı ve hükümetleri enerji geçişini hızlandıracak ve fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacak politikalar belirleme konusunda tereddütte bıraktı. Ancak temiz enerji maliyetleri son 10 yılda bu modellerin beklediğinden çok daha hızlı bir şekilde düştü. En son araştırmamız, temel yeşil teknolojilerin ölçeklendirilmesiyle maliyetlerin düşmeye devam edeceğini ve ne kadar hızlı gidersek o kadar fazla tasarruf edeceğimizi gösteriyor. Yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak artık sadece gezegen için değil, enerji maliyetleri için de en iyi seçenek” diyor.
Araştırmacılar, başlıca enerji modelleri tarafından üretilen binlerce geçiş maliyeti senaryosunu analiz ettiler ve 45 yıllık güneş enerjisi maliyetlerini, 37 yıllık rüzgar enerjisi maliyetlerini ve 25 yıllık batarya depolama verilerini kullandılar. Güneş enerjisinin gerçek maliyetinin bu modellerdeki en iddialı tahminlerden iki kat daha hızlı düştüğünü tespit ederek, son 20 yılda önceki modellerin temel temiz enerji teknolojilerinin gelecekteki maliyetlerini gerçeğe kıyasla çok daha kabarık gösterdiğini ortaya koydular.
Oxford Martin School, Yeni Ekonomik Düşünce Enstitüsü’nde çalışmayı yürüten ekip şefi Profesör Doyne Farmer, “Temiz ve yeşil enerjiye geçişin acı verici, maliyetli ve hepimizin fedakarlık yapmasını gerektiren bir süreç olacağına dair yaygın bir kanı var; ancak bu yanlış bir kanı. Yenilenebilir enerji maliyetleri yıllardır düşme eğiliminde. Birçok durumda fosil yakıtlardan daha ucuzlar ve araştırmamıza göre önümüzdeki yıllarda neredeyse tüm uygulamalarda fosil yakıtlardan daha ucuz hale gelecekler. Ve eğer geçişi hızlandırırsak, daha hızlı ucuzlayacaklar. Fosil yakıtların 2050 yılına kadar tamamen temiz enerji ile değiştirilmesi bize trilyonlarca dolar tasarruf sağlayacak” diyor.
Çalışma, batarya ve hidrojen elektrolizi gibi temel depolama teknolojilerinin maliyetlerinin de önemli ölçüde düşeceğini gösteriyor. Bu arada, nükleer enerjinin maliyetleri son 50 yılda sürekli olarak arttı ve yenilenebilir enerji ve depolama maliyetlerindeki düşüşle rekabet edebilmesi pek mümkün görünmüyor.
Profesör Farmer sözlerine şöyle devam ediyor: “Dünya, yüksek maliyetli, güvenli olmayan, kirletici, değişken fiyatlı fosil yakıtlara olan bağımlılığımızdan kaynaklanan eş zamanlı bir enflasyon krizi, ulusal güvenlik krizi ve iklim kriziyle karşı karşıya. Bu çalışma, temiz enerjiye geçişi mümkün olduğunca çabuk bir şekilde hızlandıracak iddialı politikaların sadece iklim açısından acilen gerekli olmadığını, aynı zamanda dünyanın gelecekteki enerji maliyetlerinde trilyonlarca tasarruf sağlayabileceğini ve bize daha temiz, daha ucuz ve enerji bakımından daha güvenli bir gelecek sunabileceğini gösteriyor”.
GÜVENSİZ FOSİL YAKITLARA BEL BAĞLAMAK RİSKLİ
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana fosil enerji maliyetleri hızla artarak dünya genelinde enflasyona neden oldu. Mevcut krizden önce yapılan bu çalışma, bir asırlık fosil yakıt fiyat verilerini kullanarak bu tür dalgalanmaları dikkate alıyor. Mevcut enerji krizi, çalışmanın bulgularının altını çiziyor ve pahalı, güvensiz fosil yakıtlara bel bağlamaya devam etmenin risklerini ortaya koyuyor. Araştırma, krize verilecek yanıtın düşük maliyetli, temiz enerjiye geçişi mümkün olan en kısa sürede hızlandırması gerektiğini, çünkü bunun hem ekonomi hem de gezegen için faydalar getireceğini doğruluyor.
YEŞİL ENERJİYE YÖNELMENİN PAHALI OLACAĞI FİKRİ ‘TÜMÜYLE YANLIŞ
Makalede öne çıkan bilgiler şu şekilde: