Resim



























Yenilenebilir enerji teknolojileri şebekeye daha fazla katıldıkça rüzgarın veya güneşin düzenli elektrik üretememesi sorunu etkisini yükselten bir engel olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Bir başka deyişle ya düzenli olmayan üretimi düzenleyecek bir depolama teknolojisini ekonomik kılmalı ya da aşırı yüksek üretim kapasitesine geçip ülkeler arası iletim kapasitesini arttırmalıyız.

Nihayetinde Avrupa’nın tamamında rüzgarın veya güneşin olmadığı bir senarya gerçek olmayacağı için ülkeler birbirinden yararlanabilir. Diğer bir çözüm ise depolayabileceğimiz kadarını da verimli bir şekilde depolamak. Fazla üretim ise şimdiden bazı durumlarda şebekelerde sorun yaratmaya başladı, Avrupa’da teşvikler nedeniyle eksi fiyatlar veya bedava elektrik fiyatları belli saatler ya da günlerde olmuyor değil. 

Hal böyle olunca elektrik enerjisini en kolay ve ucuz depolama yöntemleri arasında ısı olarak depolamak çok önem arz ediyor. Bu ucuz bataryayı yapmanın en kolay yolu da en ucuz malzemeden yapmak. Finli Polar Night Energy şirketi ise bunu kum, hava ve rezistans ile başarmış.

Batarya basitçe şebekeden çok ucuz zamanlarda elektriği çekiyor. Bunu havayı ısıtmakta ve havanın etkisiyle de kumu ısıtmakta kullanıyor. Sistem, kumun sıcaklığını 500 santigrat dereceye kadar çıkarıyor. Sonra da bu enerjiyi ısıtma şebekesinde kullanıyor. Avrupa’da oldukça yaygın olan ısı şebekeleri sayesinde binlerce ev tek yerden ısıtılıyor ve bir çok tasarruf sağlanıyor. Kullanıcılar da kullandıkları ısı kadar fatura ödüyor.

İlk olarak şebekeyi desteklemek amaçlı alınan proje 100 kW ısıtıcıya ve toplamda 8 mWh’lik enerji kapasitesine sahip. Firma ileride sıcaklığı 1000 °C dereceye ve kwh depolama maliyetini 10 Euro/cent’in aşağısına çekmeyi planlıyor. Yüksek ısı yalıtımı sayesinde aylarca depolayabiliyor ve %95 verimlilikle geri verebiliyor. Dayanıklılığı sayesinde onlarca yıl minimal bakım ile eskimeden kullanılabiliyor. Kapasite değerleri ise 100 MW güçten 20 GWh toplam depolama kapasitesine kadar çevreye zararlı olabilecek hiç bir madde kullanmadan ölçeklenebiliyor.







Resim


















Lightyear, güneş enerjisiyle çalışan araçların yaygınlaşması için daha uygun bir model üretecek.

Geçtiğimiz 5 sene içerisinde otomotiv sektöründe en çok konuşulan konunun elektrikli araçlar olduğuna eminim. ‘Çevreci’, ‘sürdürebilir’ olmak otomobil sektörünün ana hedefi. Otomobil markaları ana üreticiler, bir de onlara üretim yapan yan üreticiler yani tedarikçiler var. Tedarikçilere malzeme sağlayan hammadde üreticilerini de unutmayalım.

Kısaca günümüzde otomobil üretmek demek organize olmayı, kendi ekosistemini yaratmayı gerektirdiği gibi artık çevreci ve sürdürebilir olmayı da gerektiriyor. Peki çevreciliğin ne yolu elektrikli otomobillerden mi geçiyor dersiniz?

Lightyear adındaki girişim güneş enerjisiyle çalışan bir otomobil üretmişti. Başlangıç fiyatı 250.000 Euro olan otomobil şimdilik sadece 964 adetle sınırlı. Markanın İş Geliştirme Başkan Yardımcısı Tom Selten,

 Peki güneş enerjisi ile çalışan otomobiller kendilerine otomotiv endüstrisinde yer bulabilecekler mi? Bu soruya cevap vermek için Lightyear 01’in nasıl bir otomobil olduğuna detaylıca bakmak gerekiyor. Otomobille ilgili en ilgici şeyin sürtünme katsayısı olduğunu söylemeliyim. 0.19 cd’lik sürtünme katsayısına sahip olan Lightyear 01’in 1.575 kg ağırlığında olduğunu da belirtelim. Beş metreden daha fazla uzunluğa sahip bir otomobil için fena olmayan veriler!

Lightyear 01 modelinin üretimi henüz başladı ve şimdi bütün otomotiv endüstrisi olarak, güneş enerjisiyle yol alabilen bir otomobilin pratikte ne denli işe yarayıp yaramayacağını göreceğiz. Eğer gerçekten lanse edildiği gibi kullanıcı dostu bir kullanım sunarsa, otomobilin devamının geleceğini de biliyoruz.

“Amacımız, üretim hacimlerini 100.000 adede çıkarmak. Lightyear 02 hem ABD’de hem de Asya pazarında daha erişebilir ve kitlesel pazarların hedeflendiği bir model olacak.”




Alt Kategoriler

Yorumlarınız Facebook Sayfamızda Yayınlanmaktadır facebook.com/pamsolarenerji