Berlin’de güneş enerjisi zorunlu oldu

“Güneş Yasası” eyalet senatosunda kabul edildi

19 Haziran 2021

Berlin Eyalet Senatosu tarafından 17 Haziran 2021 günü kabul edilen “Güneş Yasası” ile şehirdeki binaların çatılarında güneş enerjisi kurulumu yapılması zorunlu hale geldi.

Berlin Senatosu tarafından yapılan açıklamaya göre[1] 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girecek uygulama ile kullanılabilir alanı 50 metrekarenin üzerinde olan yeni binaların çatılarının güneşten elektrik üretimi için kullanılması zorunlu olacak. Mevcut binalarda da büyük çaplı yenilemeler yapılabilmesi için güneş enerjisi kurulumunun projeye dahil edilmedi gerekecek.

Yasaya göre yeni binalarda brüt alanın %30’luk bölümünün, mevcut binalarda ise net alanın %30’luk bölümünün asgari olarak güneş enerjisi kurulumları için kullanılması gerekecek.

Kurulumların iki daireli apartmanlarda 3 kW, ikiden fazla daireli apartmanlarda 6 kW, konut dışı binalarda ise 6 kW’ın üstünde olması gerekmeyecek.

Bununla birlikte bazı durumlarda muafiyet sağlanacak.

Yasaya göre Anıt Koruma Yasası ile korunan, kurulum yapılmasının teknik olarak imkansız olduğu, çatıların kuzeye dönük olduğu, dış yüzeylerinde fotovoltaik sistem kurulumlarının bulunduğu ve Bina Enerji Yasası kapsamında termal güneş enerjisi sistemleri kurulumu olan binalar zorunluluktan muaf tutulacak.

Yapılacak yatırımlar Yenilenebilir Enerji Yasası kapsamında alım garantileri ile desteklenecek iken Berlin Yönetimi halihazırda güneş enerjisi yatırımlarına 15.300 Avroya kadar destek sağlıyor.

530 bin çatıda 4,4 GW’lık potansiyel var

Fraunhofer ISE Berlin yönetiminin “Güneş Şehri” olma hedefi kapsamında 2019 yılında bir çalışma yapmıştı.

Çalışmanın sonuçlarına göre şehirdeki binaların çatılarında güneş enerjisi kurulumlarını zorunlu kılmak şehrin çatılarında halihazırda 100 MW düzeyinde olan kurulu gücün 4.400 MW’a ulaşmasını ve şehrin elektrik ihtiyacının %25 oranında güneş enerjisinden karşılanmasını sağlayabilir.

Şehirdeki yaklaşık olarak 530 bin civarında olan binalar üzerinde üç boyutlu modellemeler ile yapılan analize göre şehrin güneş enerjisi potansiyelinin %58’lik bölümü konut amaçlı kullanılan binalarda, %32’lik bölümü ticari binalarda, %9’luk bölümü ise kamu binalarında bulunuyor.

Mülkiyet açısından ise potansiyelin %41’lik bölümü bireylere, %48’lik bölümü şirketlere ve %8’lik bölümü de şehir yönetimine tahsis edilebilecek durumda.

 



Denizli Haber - Meclis Başkanı Mehmet Tosunoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda, Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Keçeci, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, 1915 olaylarını 'Ermeni Soykırımı' olarak tanımlamasına tepki gösterdi.  Başkan Keçeci, “ABD Başkanı Joe Biden tarafından 24 Nisan'da yapılan yazılı açıklamada, "Amerikan halkı, 106 yıl önce bugün başlayan soykırımda hayatını kaybeden tüm Ermenileri onurlandırıyor" demesi tamamen politik bir olgudur. Tarihi tarihçiler yazmalı siyasetçilerin fonksiyonu olmamalı. Söz konusu açıklamanın konuya dair bilimsel ve hukuki bir temele, bulguya dayanmadığı ortadadır. 1915 olaylarına ilişkin olarak, uluslararası hukukta tanımlanmış olan soykırım ifadesinin kullanılabilmesi için gereken şartların hiçbiri mevcut değildir.” dedi. Keçeci: AB’ye İhracat Yapan Üyelerimizin Yeşil Mutabakata Önem Göstermesi Gerekiyor Meclisin diğer gündem maddeleri ise Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Türkiye’deki su sorunu oldu. Keçeci, “Dünya genelinde enerji ihtiyacının büyük bölümünün petrol türevlerinin ve doğal gazın tüketimi ile karşılandığını ve yenilenemeyen enerji kaynaklarından olan petrolün 43 yıl sonra tükeneceğini biliyoruz. Doğal gaz için bu süre 150 yıl olarak öngörülüyor. Dünya’da üretimin devamı ve ihtiyaçların karşılanması için petrol ve doğalgaz tüketilirken ortaya çıkan kimyasallar ve karbon salınımı yoluyla kirlenme yaşanıyor. 2020 verilerine göre dünyada 35 milyar ton karbon salınımı 10 milyon ton da zehirli kimyasal attığın çevreye bırakıldığı saptanmış durumdadır. Atmosferi, suları, toprağı kirleten bu zehirli atıklar, doğrudan gıda üretimine ve insan hayatına etki ediyor. Bu küresel risklerle başa çıkabilmek için büyük bir değişime, yeni yaklaşımlara, yeni stratejilere ihtiyacımız var. Bu değişimlerin gerekliliklerini hayatımıza ve şirket ajandamıza koymamız ve uygulamamız gerekiyor. Özellikle AB ülkelerine ihracat yapan üyelerimizin bu konuya önem göstermesi gerekiyor.” dedi. Avrupa yeşil mutabakatının AB’nin ticaret yaptığı ülkelerde önemli bir değişim ve dönüşümü gerektirecek iki ana uygulama alanı olduğu gerçeği vardır AB’nin döngüsel ekonomi düzenlemeleri kapsamında, yenilenebilir enerjiye geçiş, atık yönetimi ve emisyonların kontrolünü hedeflerini benimsiyor diyen Keçeci, “Döngüsel ekonomi pek çok sektörde Ürün standartlarının yeniden tasarlanmasını gerektirecek bir dönüşüm alanı olarak karşımıza çıkıyor. Sınırda karbon düzenlemesi ile AB’nin ithal edeceği ürünlerin karbon düzeyine göre vergilendirilmesini öngörüyor. Yani AB’ye ihracat yapacak. Tüm firmaların ürünlerinin içerdiği karbon yüzeyine göre ödeyecekleri bir vergi oranı hesaplanıyor. Bu aslında ihracat kurallarının yeniden şekillenmesini gündeme taşıdığı gibi ihracatı yapılan ürünlerin karbon düzeyine göre oluşacak ilave maliyet nedeniyle ihracat gelirlerinde azalma riski anlamına geliyor.” diye konuştu. AB’nin yeşilin dönüşümünün uygun standartlarda üretimin sınırlı olması ve sınırda karbon vergisinin maliyetler getirmesi nedeniyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizliği artıracağını ifade eden Keçeci, “AB’nin hali hazırda ilk on yılda sektörlerin dönüşümünü finanse etmek amacıyla 1 trilyon Euro tutarında yatırım planı açıkladığını, bu fonun sınırda karbon uygulanması yoluyla tahsil edeceğini ve vergilerden bu masrafların sağlanacağını bilmek zorundayız. Türkiye’nin AB’ye vermek zorunda kalacağı karbon vergisinin ülke içinde kalmasını sağlayacak ulusal düzenlemeler yapılması ve tüm sorunlu tarafların belirlendiği yeşil dönüşüm yol haritasının ivedilikle belirlenmesi gerekiyor. Uzun vadede Türkiye ekonomisinin avantajına olacak bu dönüşümün sağlanması için kamu sektör birlikleri, şirketler ve bilim dünyasının işbirliği kritik önem taşıyor.” dedi. Su Konusu Sanayi Odasının Gündeminden Düşmedi 1980’li yıllarda şehirleşmenin ve sanayileşmenin hızlanması, büyük Menderes havzasında su kalitesinin düşmesine ve bölgedeki su kaynaklarının azalmasına neden olmuştur diyen Keçeci, “Tekstil sektörünün, özellikle boyahane ve terbiye işletmelerinin çok su tüketmesi, bununla birlikte bu sektörlerin Denizli’de gelişip kümelenmesi, bölgedeki su tüketiminin artmasına neden olmuştur. Denizli Sanayi Odası verilerine göre boyahane ve terbiye işletmeleri Denizli’de yılda 18 milyon metreküp su tüketmektedir. Bu tüketim yaklaşık olarak 230.000 kişinin yıllık süt tüketimine eşittir. Buda Denizli nüfusunun yaklaşık üçte birine karşılık gelmektedir. Sadece bu veri bile sektördeki su tüketiminin ne kadar fazla olduğunu ve burada yapılacak su kullanımına yönelik verimlilik çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Su tüketimi ayrıca hızla gelişen bölge nüfusu yüzünden de son yıllarda çok artmıştır.” dedi. Keçeci, “Sıcaklık artışı ve azalan yağış miktarları gibi iklim değişikliği etkileri de bölgede su miktarının azalmasına ve kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Devlet su işleri genel Müdürlüğü’nün raporlarına göre 2041-2070 yılları arasında toplam su potansiyelinin bölgede %65 oranında azalacağı öngörülmektedir. Sektörün karşılaşabilecek bu sorunların önüne geçebilmek adına Denizli Sanayi odası WWF & Güney Ege kalkınma ajansı ile birlikte 2018 yılında temiz üretim hareketi ile Denizli’de bir faaliyet oluşturduk bu kapsamda havzadaki su kıtlığını ve sektörün karşılaştığı sorunlara çözüm sağlamak amacıyla daha az su kullanımı ve daha temiz üretim metotlarının geliştirilmesine destek sağlanması amaçlanmıştır. Yürütülen program çerçevesinde ulusal ve uluslararası markalar da desteklerini sunmuş ve yatırım yapan firmalara işbirliğine girmişlerdi. Denizli’de yer alan 38 boyahaneden 19 tanesi bu sürece dahil olmuş ve temiz üretim hareketine katlım sağlamışlardı. Bu ekip yürütülen bu çalışmalara destek sağlamak amacıyla 2019 yılında temiz üretim mali destek programını duyurmuş, altı tekstil firması bu programdan toplam yaklaşık 2.200.000 Türk Lirası destek almış ve toplamda yaklaşık 5 milyon TL’lik bir yatırım gerçekleştirilmişti. İşletmeler sadece bu destekle değil kendi öz kaynaklarıyla da daha az su tüketimine yönelik yatırımlarını sürdürmektedirler.” şeklinde konuştu.

 https://www.pamukkalehaber.com/https://www.pamukkalehaber.com/gunun-icinden/dso-meclisinden-ermeni-soykirimi-konusuna-tepki-geldi-h68695.html

Denizli Pamukkale Haber





Gelişen dünyada enerji ihtiyaçlarının sürekli artmasıyla birlikte uzmanlar iklim krizinin etkilerine karşı uyarılarda bulunurken, Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri Dr. Füsun Tut Haklıdır oluşan kirliliği azaltmak ve enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla şehirlerimizde faaliyet gösteren iş yerlerine, yenilenebilir enerji kullanımı alanında destek sağlanması gerektiğini belirtiyor.

YEKDEM teşviklerinin şehirlerde yenilenebilir enerji uygulamalarını artıracağını belirten Enerji Sistemleri Uzmanı ve Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği (YENADER) Genel Sekreteri Dr. Füsun Tut Haklıdır: “Şehirlerde artan karbon emisyonunu, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak düşürürken, aynı zamanda ülkemizin cari açığına da olumlu yönde katkı sağlayacağız” dedi.

Dünya nüfusunun artışıyla birlikte sanayi de hızla gelişirken, yeni teknolojiler emisyonların artışına neden oluyor. Durum böyle olunca ani iklim değişikliğinin sonuçları dünyanın farklı bölgelerinde sert bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Günümüzde hızla artan dijitalleşme sonucu veri depolarken kullanılan elektrik ve soğutma enerji ihtiyaçları, küçük ülkelerin enerji ihtiyaçlarına eş değer hale gelmiş görünüyor. Uzmanlar bu durumu daha fazla enerji kullanımı ve daha fazla emisyonun atmosfere salınması olarak yorumluyor. Dr. Füsun Tut Haklıdır her geçen gün daha çok artan enerji ihtiyacını ve emisyonları dengelemenin iki yolunu ortaya koyuyor: “Enerjinin verimli kullanılması ve yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması.”

DÜNYA NÜFUSUNUN YARISINDAN FAZLASI ŞEHİRLERDE YAŞIYOR

REN21’in geçtiğimiz günlerde yayınladığı “2021 Şehirlerde Yenilenebilir Enerji Kullanımı” durum raporunu değerlendiren Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri Dr. Füsun Tut Haklıdır: “Dünya nüfusunun yaklaşık %55’i şehirlerde yaşıyor. Şehirlerde kullanılan enerjinin büyük bir kısmı elektrik amaçlı binalarda ve endüstriyel tesislerde ısınma – soğutma faaliyetlerinde kullanılıyor” açıklamasında bulundu.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIM SEÇENEKLERİ HEMEN HER ÜLKENİN GÜNDEMİNDE

2019 ve 2020’de şehirlerde yenilenebilir enerji eylem planlarının daha hızlı yapıldığı, bu alanda ulusal düzeydeki eğilimlerin arttığı ve yeni politikaların yayınlandığı görülüyor. Dünyanın dört bir yanında belediyelerin enerji ve iklim konularını gündemlerine alarak bu konularda liderlik gösterdiği biliniyor.

2020 yılında başlayan salgınla mücadele edebilmek için yeni stratejiler geliştiren ülkelerin bir yandan da şehirlerde yenilenebilir enerji kullanımı üzerine çalıştığını belirten Dr. Füsun Tut Haklıdır açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:

“Pandemi başında ekonomik faaliyetlerin hızla düşmesi sonucu hükümetler ve belediyeler enerji konusundaki stratejilerinde önceliklerini değiştirmek durumunda kaldılar. Pandemi halen devam ederken özellikle 2021’in başlarından itibaren hızlanan yerel ekonomik kalkınma, istihdam yaratma ve bazı belediyelerde yeşil iyileştirme-kurtarma paketleri duyurulmaya başladı. Ayrıca yenilenebilir enerji kullanım seçeneklerinin, Ortadoğu ülkeleri de dahil olmak üzere her ülkenin stratejik planları içerisine girdiği görülüyor.”

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI KULLANIM POLİTİKALARI BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

2020 yılında dünyada 72 ülkede ve 834 şehirde en az bir sektörde yenilenebilir enerji kullanımı hedefi sonucu yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminin yanı sıra ısıtma ve soğutma alanında da yararlanıldı.

Hükümetlerin de destek planlarıyla şehir genelinde binalarda ve ulaşımda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı politikaları ABD ile Avrupa’nın yanı sıra Asya, Latin Amerika-Karayip ve Avustralya’da da ilgi uyandırdı diyen Dr. Füsun Tut Haklıdır;

“Bu süreçte özellikle Seul (Güney Kore) ve Jakarta (Endonezya) gibi Global Gridded Model of Carbon Footprints (GGMCF) indeksinde dünyada en yüksek karbon salınımına neden olan şehirler 2040’a dek kademeli olarak %70’e varan emisyon azaltma hedeflerini ortaya koyarak, güneş enerjisini daha yaygın kullanma yoluna gideceklerini açıkladı” dedi.

“TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI KULLANIMI ARTIRILMALI”

GGMCF indeksine göre karbon emisyonu sıralamasında 189 şehir arasında; İstanbul 26, Ankara’nın ise 80. sırada bulunduğunu belirten Dr. Füsun Tut Haklıdır bu sıralamaya göre şehirlerimizde yenilenebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmamız gerektiğini vurgularken açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“Mevcut koşullarda EPDK 2021 yılı Ocak ayı verilerine göre 96 GWe’lık kurulu gücün yarıya yakını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanıyor. Ancak Türkiye’de üç büyük şehirde lisanslı yenilenebilir enerji üretim kapasitelerine bakıldığında İstanbul’da 1220 MWe (rüzgar ve biyokütle), İzmir’de 1872 MWe (rüzgar, biyokütle, jeotermal), Ankara’da 599 MWe (hidroelektrik, biyokütle) kurulu güç bulunurken lisanssız olarak; İstanbul’da sadece 14 MWe (güneş, rüzgar), İzmir’de 287 MWe (güneş, rüzgar, biyokütle), Ankara’da 379 MWe (güneş ,hidrolik, biyokütle) bir kurulu güç bulunuyor. Devam eden YEKDEM teşvikleri ve özellikle güneş enerji sektöründe düşen panel maliyetleriyle büyük şehirlerde yenilenebilir enerji uygulamalarının 2025 yılına dek artırılması bekleniyor.”

 

Alt Kategoriler

Yorumlarınız Facebook Sayfamızda Yayınlanmaktadır facebook.com/pamsolarenerji